İrlanda Ulusal Marşı'nın söz yazarı  İrlandalı şair James Clarence Mangan'ın Karaman şiiri

TAKİP ET

https://bpakman.wordpress.com/pakman/ adresli bir bloğu bulunan Bülent Pakman bloğunda İrlanda Ulusal marşının söz yazarı  İrlandalı şair James Clarence Mangan'ın hiç görmediği Karaman hasretini anlatan şiirini yazdı ve paylaştı.

James Clarence Mangan

1 Mayıs 1803 – 20 Haziran 1849 arası Dublin’de doğan, yaşayan ve ölen, İrlanda Ulusal Marşı’nın söz yazarı  İrlandalı şair James Clarence Mangan dil, din, tarih, iklim, yiyecek, kültür vb bakımından kasvetli, hemen her gün yağmurlu, yemyeşil İrlanda ile hiçbir benzerliği olmayan, en az 4000 km uzaklıktaki Türkiye’yi hiç görmemiş olmasına rağmen sanki Osmanlı döneminde Anadolu’da özellikle Karaman’da yaşamış bir Türk şairidir. Bir manavın oğlu olan, Clarence göbek adını sonradan alan Mangan gerçekten hayatı boyunca İrlanda’dan hiç çıkmamış ama Erzurum civarına savaşmaya giden Karamanlı bir delikanlının sıla hasretini anlattığı Karamanlı Sürgün “Karamanian Exile”adlı şu olağanüstü şiiri nasılsa yazabilmiştir:

Seni hep rüyalarımda görüyorum,
Karaman!
Senin yüzlerce tepen, binlerce deren,
Ah Karaman, Karaman!
Işıltılı sabahların parladığı zaman,
Derin gün batımı,
Derelerini ve tepelerini,
Işık huzmeleriyle ördüğü zaman,
Sen hayalimde belirirsin,
Karaman.
Bütün hayallerimde,
Hasret dolu hayallerimde belirirsin,
Karaman, Ah Karaman!
Sıcak, parıltılı ovalar, güneş, gökler,
Karaman!

Karaman, Ah Karaman!
Yaz çiçeklerinden, renklerinden,
Yüzümü çevirsem de
Hayal gözümde
Sen belirirsin ihtişamla,
Karaman!
Canımın parçası hâlâ sendedir,
Karaman!
Sen hâlâ mukaddessin gözümde,
Karaman, Ah Karaman!
Savaş vaktim gelmişti bir zamanlar,
Karaman!
Erzurumda taburlar vardı yer yer,
En acımasızı Erzurum’dan geldi bölüklerin,
Uhbar sarayının kubbesinden indiler,
Beni senden, vatanımdan söküp kopardılar,
Karaman!
Sen, öz vatanım, dağlık yurdum,
Karaman,
Hayatta ve ölümde ruhumun ocağı,
Karaman, Ah Karaman!
Bil ki Karaman,
On kız kardeşimden hiçbiri,
Hemşehrilerini benim kadar sevmedi,
Karaman, Ah Karaman!
O âna kadar süt kadar latif,
İpek kadar yumuşaktım.
Simdi göğsüm aslan ini gibi,
Öldürülen insanların,
Kan ve kemikleriyle kirlenmiş,
Karaman, Ah Karaman!
Yeni doğmuş gençlik duygularım,
Karaman!
Örselenmiş çiçekler gibi soldu,
Karaman, Ah Karaman!
Yerlerinde dikenler ve yabani otlar fışkırdı,
Bir zamanlar sevdiklerim simdi küçük düştü gözümde,

Sabahın bereketli ışığından nefret ediyorum,
Karaman!
Sabahın çehresi beni çıldırtıyor,
Karaman, Ah Karaman!
Sipahi bir zorbanın zırhını giyinmiş,
Karaman!
Fakat kölelik şu cesetten daha kötüdür,
Karaman, Ah Karaman!
Kalbi binlerce şeytanla kararmış onun;
Karaman, Ah Karaman!
Kaf’ın yanıp kavrulmuş ovaları gibi,
O kalbe de hiç yağmur ve çiğ düşmeyecek,
Karaman!
Ancak zehir şebnemleri ve kan yağmurlarıdır yağacak,
Karaman!
Cehennemin zehir şebnemleri, kan yağmurları,
Karaman, Ah Karaman!
Fakat en kötüsü yakında hayat bitecek,
Karaman,
Azrail her yanlışın intikamını alacak,
Karaman, Ah Karaman!
Son zamanlarda düşüncelerim daha çok geziniyor,
Çayırlarında; hayal kümeleri zihnimi, ve
Kehanetli şarkı güftelerini gölgede bırakıyor,
Karaman,
Azrail çetin ve güçlü,
Karaman!
Işıldayan kılıcı çok yakında çarpacak,
Karaman, Ah Karaman!
Bu gece Uhbarın salonlarında endişe var,
Ezilmiş esirler için umut da var,
Karaman, Ah Karaman!
Şu duvarlar boyunca yanan kızılışık da nedir?
İçtima borusu sus, dinle! diye bağırıyor!
Mızrakların ve salların parıltısını görüyorum,
Karaman!
Kalabalıklar, kalabalıklar! Duvarlara tırmanıyorlar,
Karaman!
Bu gece Murad veya Uhbar düşüyor,
Karaman, Ah Karaman!

Kimbilir belki de Fatih döneminde sürgün edilen Karaman’lılardan birinin feryadıdır bunlar, zira şiirin adı öyle çağrıştırıyor. Belki de Mangan mazide kalan gurbet yolculuğunu Dublin’de sürdürdüğünü hissediyor.

Mangan bu gibi şiirlerinde kendini Türk görerek, Anadolu’da otururmuşcasına Türklere hitap etmektedir. Türk olmayanların bu şiirleri anlaması, hissetmesi mümkün değildir. Örneğin uzun Üç Kalender (Three Khalanders) şiirinden bir bölümde olduğu gibi:

Lâ ilâhe, illallah!
Kuşlar gibi neşeli uçtuk
Biz: Emrâh, Osman, Perizâd
Güldük, şakalaştık ve seyrettik.
Şarap, güller, neş’e, türkü söyledik.
Bütün şöhretlerden vazgeçtik.
Altın ve mücevhere değer vermedik hiç.
Lâ ilâhe, illallah!
Boğaziçi, Boğaziçi
Bize engel olmadı
Her gün neş’e içinde
Yeşil Boğaziçi’ni
Bir yelkenliyle geçtik.

Mangan’ın şiirlerinde Türklükle ilgili unsurlar, yerler dekoratif bir öğe olmaktan ziyade, hissedilen bir ortamın ötesinde içinde yaşanan mekan olarak verilmektedir. Bunları yazan James Clarence Mangan’ın “Oxford İngiliz Şiirleri Antolojisinde” (Oxford Anthologie of English Verse)  İrlandalı şairler arasında değil Türk şairleri başlığı altında gösterilmesi boşuna değildir. Bu şiirlerde tasavvuf vardır, dediğim gibi şiirler dekoratif bir öğe olamaz sanki bizzat yaşanmış gibi anlatılmaktadır. Sanki Mangan Erzurum, Karaman, Boğaziçinden çıkıp Dublin’e gelmiştir. Öyle ki Mangan kendi ölümü hakkındaki düşüncelerini bile bizlerin hayal gücü ile ifade etmiş:

Şimdi kervan yola çıkıyor… Meçhul bir ülkeye doğru
Çanları hareket işaretini vermeye başladı bile
Sevin ruhum… Zavallı kuşum, kurtuldun nihayet.
Nihayet kafesin çöküyor… demirleri dağılacak yakında.
Elveda gaileli dünya, günahlarla haşır-neşir olan dünya
Ruhum Allah’ın sakin yurdunda dinlenecek artık…

“Kuş-kafes” “ten-can” ilişki benzetmeleri Doğu dolayısıyla Tasavvuf edebiyatına  ait motifler. Kervan’ın “meçhul bir ülkeye doğru” yola çıkması, bilinmeyene gidiş, hancı, kervan, seyyah (yolcu), kefen motifleri de öyle:

“Bu hana ve bu handan
Kaç seyyah geldi geçti
Kaç kervan kefenlenip gitti
Herkes geldi, herkes gitti
Kimse bilmedi neden geldiğini
Nereye gittiğini…”

Bunlar Doğu edebiyatını ve yakın zamana ait Yahya Kemal’in:

“Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan”

satırlarını hatırlatırken Yahya Kemal ile Mangan’ın kendi ölümleri hakkındaki düşüncelerinin tam örtüştüğü görülüyor.

Mangan’ın “Gül Zamanı” adlı şiiri Mesîhî’nin murabbaı üzerine kurulmuştur:

Morning is blushing; the gay nightingales,
Warble their exquisite songs in vales;
Spring, like a spirit, floats everywhere,
Shaking sweet spice-showers loose from her hair,
Murmurs half-musical sounds from the stream,
Breathes in the valley and shines in the beam.
In, in at the portals that youth uncloses,
It hastes, it wastes, the Time of Roses!

Sabahın mahcup kızıllığında şakıyor,
Neşeli bülbüller, güzelim şarkıları
dolduruyor ovaları;
Bahar bir peri, her yeri kuşatıyor,
Silkeleyerek saçlarından tatlı baharat
sağnakları;
Pınarlardan müzikli seslerle
mırıldanıyor;
Vadide soluklanıyor, güneşte
parıldıyor;
Giriyor kapılardan gençliğin açtığı,
Hızlandırırken zamanı, tükeniyor Gül
Zamanı!

Mangan İngiliz şiir tekniğine uymayan Türk kafiye anlayışına bağlı kalarak Türk kültürünü özümsemiş Türk gazel formunu ustalıkla şiirlerinde kullanmıştır.

Mangan sayesinde 1937 de İrlanda’lılar  “Söz gümüşse sükut altındır – Speech is Silver but Silent is Golden, Eldeki bir kuş daldaki iki kuştan iyidir – A bird in hand is worth two in the bush ” gibi bazı Türk atasözlerinden haberdar olmuşlardır.

Mangan’ın bu Anadolu ilgisi nereden gelebilir? Benim gibi İrlanda’da bir süre yaşamış, İrlandalıların yabancı sevmeyen, ülkelerinde yaşamalarını istemeyen, yabancı kültürlerine ilgi duymayan ırkçı, milliyetçi olduklarını yerinde gözlemlemiş birisi için bunun büyük bir sürpriz  teşkil etmesi hatta imkansızı çağrıştırması gerektirir. Arapça, Farsça ve Osmanlıca dillerini ne derece bildiği bilinmeyen Mangan çalıştığı kütüphane’de Osmanlı’ya dair kimi tarihi ve folklorik bilgileri barındıran kitaplar okumuş olabilir. Türkçe ve Türk şiiriyle Almanca bir tercüme sayesinde tanıştığı söylenir. Ama bunlar Mangan’ın neden geçmiş Osmanlı denemindeki Anadolu  hakkında o zamanlar yaşamış bir Türk şairiymişçesine şiirler yazdığını bana açıklayamamaktadır. Bunun kolay bir iş olmadığını Türk şiiri üzerine çalışmanın zorluğunu anlattığı “University Magazin”deki bir yazısında şöyle ifade etmiş: “Türk edebiyatını anlamak çok zor. Türkçe gramer okumakla, küçük izahları dinlemekle olacak iş değil bu. O bilgiyle Osmanlıcayı yazıp okuyamazsınız. İşi ciddi tutmak, uzun bir süre için kendi memleketinizi unutmanız gerekiyor. Âdeta yeminli bir Müslüman gibi olmalısınız. Osmanlı’yı, Türk şiirini anlamak ancak böyle mümkün.” Peki O nasıl olmuş da zoru başarmıştır. Avni Özgürel onun hakkında şöyle demektedir: “Döneminde bedava gezi tantanalı ağırlamadan yararlanmak, Osmanlı sarayından bahşiş koparmak için eser üreten tipte sanatçılardan biri değil Mangan.” Zaten Osmanlı sarayı şöyle dursun, kimse onun bu şiirlerinden haberdar olmamış, sanki O sadece kendi duygularını şiire dökerek tatmin olmak istemiştir.

Sonuçta Mangan’ın Türkiye’ye ve Türkçe’ye neden ilgi duyduğu ve sanki eskiden yaşamış bir Türk gibi eskiye ait şiirler yazdığı başkalarınca bir “sır” olarak kabul edilse de bence bunun kolay bir açıklaması vardır.  Osmanlı döneminde Karaman’da yaşamış, Erzurum ve İstanbul’a da gitmiş biri yıllar sonra Dublin’de James Mangan adıyla yeniden doğmuştur. Yani tipik bir reenkarnasyon örneği ile karşı karşıya olduğumuzu ifade edersek taşlar yerine oturur.

James Clarence Mangan İrlanda’da fakir bir hayat sürmüş olup kısa hayatına yeterli beslenememesinin neden olduğu iddia edilmektedir. Belki de şiirlerindeki Karaman’lı ile aynı fakirliği paylaşmıştır.

Bu arada ODTÜ İnşaat’da 40 yıl önce beraber okuduğumuz Bayburt’lu Yüksek Mühendis arkadaşımın soyadı da Mangan’dır.


Kaynak

KAYNAKLAR:

http://www.turkishstudies.net/sayilar/sayi6/tavukçuorhankemal.pdf

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=8021&tarih=15/07/2001

http://nn-no.facebook.com/topic.php?uid=38341984799&topic=10551

http://www.archive.org/stream/jamesclarenceman00mangiala/jamesclarenceman00mangiala_djvu.txt

http://books.google.com/books?James+Clarence+Mangan+Karaman&source=se